The Beatles ve Kayıt Teknolojisi

edison’un 1877 yilinda ilk ses kaydini gerçeklestirmesinden bu yana kayit teknolojisinde akil almaz yenilikler oldu. bir fonograf ile baslayan “kayit teknolojisi macerasi”nin günümüzde geldigi nokta ortada.

bu yazida, bu tarihin özel bir bölümü inceleniyor: the beatles kayitlari ve kayit teknolojisinin evrimi.

genellikle yalnizca teknolojinin müzigi degistirdigi düsünülür. örnegin; bing crosby’nin sakin sesle ve yumusak bir tarzda sarki söylemesinin basariya ulasmasi için mikrofon sartti. ancak beatles’in çalismalarina baktigimizda yalnizca teknolojinin müzige yön vermedigini, yaratici müzisyenlerin de teknolojik yeniliklere önayak olabildigini görüyoruz.


1950’lere kadar, tüm orkestra üyeleri ve sarkici ayni anda stüdyoya giriyor ve birkaç mikrofona direkt canli kayit yapiyorlardi. 1950’lerde ortaya çikan iki kanalli kayit cihazlari bu durumu bir parça da olsa degistirdi. bu seferki durum, orkestranin ve sarkicinin birbirinden ayri sekilde kayit yapabilmesiydi. sonradan, orkestranin ve sarkicinin kaydettigi iki ayri teyp bir araya getiriliyordu. ancak kayitlar halen bastan sona canli yapilmak durumundaydi.


1960’li yillarda stüdyoyu bir canli kayit alani olmaktan çikarip bir nevi “workshop”a, “atölye”ye dönüstürenler ise the beatles ve prodüktörleri george martin oldu.


the beatles’in “kayit” serüvenini kronolojik bir sirayla takip edelim:


the beatles kendince kayitlar yapmaya basladiginda yil 1958’di. bu kayitlar amatör bir stüdyoda birkaç mikrofon ve tek kanalli bir kayit cihazi marifetiyle yapildi. yapilan kayitlar 78 devirlik plaklara aktarildi ve 1995 tarihli anthology 1’e kadar günyüzü görmedi.


the beatles ilk profesyonel kaydini ise 1962’de yapti: love me do.


1962 yilindaki kayit teknolojisi stüdyoda yapilan canli kaydin direkt bantlara aktarilmasindan ibaretti. buna aracilik eden araç ise 10 adet mikrofon girisi olan 2 kanalli bir mikserdi. iki kanalli kayit cihazinda genellikle birinci kanala tüm enstrümanlar, ikinci kanala ise vokaller kaydedilmekteydi. eger kayit esnasinda bir hata yapilmissa kaydin sil bastan yapilmasi gerekiyordu. 1963 yilinda ise emi, stüdyolarinda kullanmak üzere amerika’dan yeni bir cihaz getirtti: dört kanalli mikser.


1963 yilinin ekim ayinda the beatles ilk defa bu dört kanalli kayit cihazini kullandi. bu cihazin kullanildigi ilk beatles sarkisi ise i want to hold your hand’di. artik örnegin; ritm (bas, davul ve gitar) ayri bir kanala, vokaller ayri bir kanala, solo gitarlar ayri bir kanala, geri vokaller ise baska bir kanala kaydedilebiliyordu. böylece performansindan memnun olmayan enstrümanist ya da vokalist yalnizca kendi bölümünü yeniden kaydedebilme imkânina sahip oluyordu.


bu noktada hemen müzik setlerimize the beatles’in past masters volume one isimli toplamasini koymamiz gerekiyor. albümde yer alan ilk 5 sarkiyi dinledigimizde (ki bunlar sirasiyla; love me do, from me to you, thank you girl, she loves you ve i’ll get you olmakta) bu 5 sarkinin da mono oldugunu görüyoruz. fakat albümdeki altinci sarki olan i want to hold your hand’e geçtigimizde bir anda boyut degistirerek the beatles’in ilk stereo kaydina tanik oluyoruz.


kayit teknolojisi, birbirinden bagimsiz olarak kaydedilebilmeye baslayan enstrüman yahut seslerin, birbirinden ayrilarak dinleyiciye sunulmasina da olanak sagliyordu artik.


burada dikkatli beatles dinleyicileri hemen itiraz edecektir: “ama beatles’in please please me ve with the beatles albümlerinin sinirli sayida basilmis stereo versiyonlari da var.” evet, dogru bir tespit. ancak bu stereo versiyonlar sadece stereo meraklilari için yayimlanmis olan ve bir tarafta sadece vokallerin, diger tarafta da tüm enstrümanlarin bulundugu (iki kanalli kayit teknolojisinin zorunlu sonucu) “nadir” kayitlar. günümüzde bile bu albümlerin yeni baskilari halen mono olarak yayimlanmakta; çünkü vokaller ve enstrümanlar seklinde iki kanala ayrilmis bir stereo versiyon pek de verimli bulunmamakta.


yine 1963’ün sonlarina dogru the beatles “double-tracking” adi verilen “çifte kayit” teknigini kesfetti. ilk dönemlerde the beatles bu teknigi yalnizca vokallerde (özellikle john lennon’in vokallerinde) kullandi; ancak sonradan çesitli enstrümanlarda da bu kayit teknigi denendi, basarili da olundu. “double-tracking” teknigi, kisaca, müzisyenin bir sarkiyi ya da sarkinin bir bölümünü iki kere kaydetmesini sagliyordu ve ses mühendisi de bu iki kaydi üst üste oturtuyordu. bu durum daha dolgun, daha zengin ve daha tatmin edici bir “sada” ortaya çikariyordu. the beatles’in 1963 tarihli with the beatles ve 1964 tarihli a hard day’s night albümlerinde, özellikle john lennon tarafindan seslendirilen sarkilarda, bu teknige rahatlikla tanik olabiliriz.


ancak daha ilginci de var: 1964 yilinda the beatles’in ses mühendislerinden biri olan ken townshend bir fikir gelistirdi ve uyguladi. artik “double-tracking” için sarkicinin sarkiyi iki kere söylemesi gerekmiyordu. ses mühendisi, sarkicinin sesini, ikincisinde çok minik bir gecikmeyle (delay) kayit cihazina iki kere gönderiyordu. bu durum dinleyicide, sanki sarkidaki vokaller üstüste iki kere kaydedilmis gibi bir etki yaratiyordu; ancak asil durum bu degildi. iste günümüzde halen oldukça yaygin sekilde kullanilan bir teknik böyle ortaya çikti. bu teknigin kanimca en güzel örneklerinden bir kismina, a hard day’s night albümü dinlenerek tanik olunabilir.


the beatles’in 1964 tarihli bir diger albümü beatles for sale de bir çok yenilik getirdi. kayit teknolojisiyle dogrudan alakali olmasa da, timpani, every little thing sarkisiyla ilk defa bir pop kaydina girmis oluyordu. o dönemde “fade-out” yani sarkinin volümünün azalarak yavas yavas sona ermesi teknigi bilindik bir teknikti; ancak beatles baska bir sey denemisti: sarkiyi “fade-in” ya da “fade-up” adi verilen bir sekilde yani volümü yavas yavas yükselterek baslatmak. bu da yine ayni albümdeki eight days a week’te uygulandi. eight days a week, müzik tarihinde “fade-in”le baslayan ilk kayitti.


yine beatles for sale’deki everybody’s trying to be my baby’de ise günümüzde oldukça sik kullanilan yeni bir teknik gelistirildi. sarkicinin sesine önce eko (echo) veriliyor, sonra ikinci bir eko bu sefer bir parça gecikmeli olarak (echo delay) veriliyordu. böylece sarkici (söz konusu sarkida george harrison) sanki bir “teneke kutu”da sarki söylüyormuscasina bir his yaratiliyordu.


1964 yilinda 45’lik olarak yayimlanan bir beatles sarkisinda ise ilk kez bilinçli bir “feedback” uygulamasina rastlaniyordu. i feel fine’in baslangicinda john lennon’in özel istegi üzerine, paul mccartney bas’indan bir “la” sesi çikariyor, hemen ardindan john lennon gitari amplifikatöre yaklastirmak suretiyle, gitariyla çaldigi “la” sesinin “feedback”ini aliyordu. daha sonra bu teknigi basta jimi hendrix olmak üzere birçok müzisyen aldi, kullandi ve gelistirdi. halen çok fazla örnegine rastlamak mümkün.


1965 yilinda yayimlanan iki beatles albümünden ilki help!’ti. the beatles ve george martin bu albümde iki yeni kayit teknigi daha gelistirip kullanmisti. bunlardan ilki sarkiyi prova ederken kayit yapmak, daha sonra esas kayitlari bu prova kaydinin üzerinden, bu provanin yol göstericiliginde kaydetmekti.


ikincisi ve belki daha da önemlisi “overdub” adi verilen teknigin uygulanisiydi. “overdub” denilen “üstüste kayit” teknigiyle bir kaydin üzerine yeni eklemeler yapilabiliyordu. böylece bir sarkinin kaydi daha az sayida deneme yapilarak tamamlanabiliyordu. bu teknik aslinda les paul tarafindan bulunmustu; ancak popüler müzikteki kullanim alaninin the beatles’in islerinden sonra arttigini söylemek yanlis olmayacaktir.


1965 tarihli rubber soul albümünde sitar ilk kez bir rock sarkisinda, norwegian wood’da yer buluyordu. in my life’in ortasinda yer alan barok stilde çalinmis piyano solosu ise normal hizinin yarisinda çalinarak kaydedilmis, hizi sonradan iki katina çikarilarak sarkiya yerlestirilmisti. aslinda bu kaydin bu sekilde yapilmasi çok pragmatik bir sebebe dayaniyordu: george martin yazdigi piyano partisini normal hizinda çalamamis, bu yüzden yari hizinda çalarak kaydetmisti.


1966 yilinda o zamana kadar the beatles’in ses teknisyenligini üstlenen norman smith, prodüktörlüge yükselerek pink floyd’un ilk albümü için onlarla çalismaya basladi. the beatles’in ses mühendisligine ise 20 yasindaki geoff emerick getirildi. geoff emerick, kayitlarda yeni teknikler denemeye çok hevesliydi ve beatles da her zaman için buna hazirdi.


1966 tarihli revolver albümü için üzerinde ilk çalisilmaya baslanan sarki tomorrow never knows oldu. tomorrow never knows, ses efektleri ve “sample”larla doluydu. popüler müzik tarihindeki ilk “sample” kullanimi iste tam da burada karsimiza çikiyor. tomorrow never knows’u, günümüz elektronik müzik elestirmenleri, ilk popüler elektronik müzik kaydi olarak tanimliyorlar. sarkida kullanilan tüm enstrümanlar ve john lennon’in vokali adeta efektlere bogulmus ve ortaya çok etkileyici bir is çikmisti. lennon’in, sözlerini tibet’in ölüler kitabi’ndan (the tibetan book of dead) esinlenerek yazdigi bu sarkinin düzenlemesi, sözlerinin hakkini fazlasiyla vermekteydi. sarkida, beatles’in daha sonra da sikça kullanacagi “tape loop”lar da kullanildi. bunlar, bantin ses kaydi yapilmis bir kisminin tekrar tekrar döndürülmesiyle elde ediliyordu. ayrica ilk defa bu sarkida “ters kayit” denendi. bir enstrümanin notalari tersinden yazilip çaliniyor, sonrasinda bant ters döndürülerek (böylece düzü elde edilmis oluyordu) sarkiya oturtuluyordu. bu da çok ilginç bir “sada”nin ortaya çikmasini sagliyordu. revolver’da bu teknik tomorrow never knows disinda i’m only sleeping sarkisinda da denendi, elde edilen sonuç harikaydi.


yine revolver albümünde yer alan yellow submarine’de de bir çok ses efekti ve sample kullanildi. daha ilginci ise kullanilan bu sample’lardan birinin 1920’lerde bir bando tarafindan kaydedilen bir müzik parçasi olmasiydi.


1966 tarihli bir beatles 45’ligi olan rain ise her zamanki kayit hizi olan 50 cps yerine 42 cps’te kaydedilmis, bu da enstrüman ve vokallerin seslerinde ilginç farkliliklara yol açmisti.
the beatles 1966 yilinin kasim ayinda efsanevi sgt. pepper’s lonely hearts club band’in kayitlarina basladi. albüm için kaydedilen ilk sarki strawberry fields forever’di (ancak albümde yer almamis, bir 45’lik olarak yayimlanmistir). bu sarkida yine degisik hizlarda kayit yapabilen cihazlar, tersten çalinmis enstrümanlar, rock’ta daha önceleri kullanim alani bulamamis çalgilar (mellotron vb.) yer almaktaydi. ilginç olan baska bir nokta da sarkinin iki ayri tonda ve tempoda çalinmis iki ayri bölümün birbirine eklemlenerek ortaya çikarilmis olmasiydi. ilk bölümün temposu hizlandirilimis, ikinci bölümün temposu ise bir parça yavaslatilmisti. tonlarla da oynanmis, bütün bunlara ragmen ortaya son derece bütünlüklü bir sarki çikmisti. o sarki ki, diger yüzünde bulunan penny lane ile birlikte yillar sonra popüler müzik tarihinin en önemli 45’liklerinden biri olarak el üstünde tutulacakti. meraklisina ilginç bir not da eklemek istiyorum: bu 45’lik the beatles’in love me do’dan sonra, yayimlandigi anda 1 numaradan listelere giremeyen ilk 45’ligiydi. 1. sirada engelbert humperdinck vardi, beatles ise 2. siraya yerlesebilmisti. bu da tarihin bir cilvesi olsa gerek.
çift a yüzlü olarak yayimlanan strawberry fields forever/penny lane 45’liginin bir diger a yüzü penny lane’de yer alan piyano, vox marka bir gitar amplifikatörüne baglanmis ve “reverb” verilerek çalinmisti.


1967 yilinin haziran ayinda yayimlanan sgt. pepper albümünde yer alan when i’m sixty four normalinden daha agir bir tempoda kaydedildi, sonrasinda normal hizina yükseltildi. böylece paul mccartney karsimiza 64 yasina gelmekten bahseden bir “teenage” olarak çikiyordu. paul mccartney’in sesinin yanisira sarkida kullanilan enstrümanlarin tonlari da dogal olarak degismisti. yine ayni albümde yer alan being for the benefit of mr. kite’da ise sirk atmosferini saglayabilmek için (sarki bir sirkteki gösterilerden bahsediyordu) bantlardan rastgele sesler üretilmisti; sonuç gerçekten harikaydi. albümün kapanisini yapan a day in the life’in sonuna ise yalnizca köpeklerin duyabilecegi frekansta bir “köpek düdügü” yerlestirilmisti. bunu bazi insanlarin da duyabildigini belirtmek gerek (hayir hayir, o insanlar köpekten evrimlesmediler). bu köpek düdügünden sonra da beatle’larin muhtemelen bir konusma ya da “eglenme” kaydindan iki saniyelik bir bölüm alinmis ve yaklasik 11 kere ayni kayit döndürülerek sarkinin ve albümün sonuna oturtuluvermisti. ortaya 9/8’lik ritme sahip ilginç bir “tape loop” çikmis oldu.


bir çok elestirmence popüler müzik tarihinin ilk “konsept albüm”ü sayilan sgt. pepper’s lonely hearts club band’le ilgili ilginç bir not daha: sgt. pepper albümünü dinleyince, bu albümün 4 kanalli cihazlarla kaydedilmis olmasi olanaksiz görünüyor bize. o dönemde abd’de 8 kanalli cihazlar kullanilmaya baslanmisti ancak ingiltere’deki standart halen 4 kanaldi. sgt. pepper albümü de 4 kanalli bir kayit cihazi kullanilarak yapildi. ancak the beatles ve george martin yine bir cinlik yapmisti: 4 kanalin 3’üne kayitlari yapiyorlardi, sonradan bu üç kanali birlestirip, tamamini ilk kanala yerlestiriyorlardi. böylece kayitlari asama asama yapiyorlar ve 4 kanalli kayit cihazini çok daha verimli kullanabiliyorlardi.


ayrica sgt. pepper’s lonely hearts club band albümü, müzik tarihindeki baska bir ilki de beraberinde getiriyordu. di (directly inject) adi verilen, bir enstrümanin dogrudan kayit konsoluna baglanmasi teknigi de ilk kez bu albümde denendi. paul mccartney’in bas’i bir amplifikatör yerine direkt olarak miksere baglandi. bunun sonucunda bas gitar daha iyi duyulmaya ve bas gitardan alinmak istenen tonlar daha rahat kontrol edilmeye baslandi. paul mccartney’in sürekli sikayet ettigi bu konular, artik bir çözüme baglanmisti.


1968 yilina geldigimizde, the beatles adini tasiyan ancak “white album” adiyla bilinen iki plaklik meshur beatles albümü yayimlandi. bu albümün en ilginç ve “garip” kaydi `revolution #9` adini tasiyordu. 8 dakika 13 saniyelik bu kayit, bastan asagi “cut-up” teknigiyle üretilmis olan bir ses kolajiydi. inanilmaz sayida ses efekti, “sample” ve “tape loop”lar bir araya getirilmisti. “sarki”, royal academy of music’in bir sinavinda kaydedilmis, “number nine” diyen bir adamin sesiyle açiliyordu ve sarki boyunca bu “number nine” sözü defalarca kullaniliyordu. kayit boyunca çesitli enstrüman sesleri ve bir çok alakasiz kayittan alinmis sample’lar bir araya getirilmisti. bu sample’lar arasinda bir miting sirasinda kaydedilmis sesler, bir bebegin aglamasi, çocuk sesleri, bando sesleri, bir arap radyosundan alinmis arapça bir sarki, bir klasik müzik korosunun ses kaydi gibi ilginç örnekler vardi. the beatles, yine bir “popüler müzik” grubunun denemeye asla cesaret edemeyecegi bir sey denemisti.


yine white album’da yer alan while my guitar gently weeps için, beatles kayitlarinda ilk defa 8 kanalli kayit cihazi kullanildi. bu sarki, muhtemelen ingiltere’de 8 kanalli bir konsolla kaydedilen ilk sarkiydi.
ayni dönemde hey jude ile birlikte çift a yüzlü olarak yayimlanan bir beatles 45’ligi olan revolution’da bu sefer elektro gitar kayit konsoluna dogrudan baglanmis, bu da kayit kanalinda “asiri yükleme”ye sebep olarak bir “fuzz” sadasi elde etmeye olanak saglamisti.


1969 tarihli abbey road albümünde ise because, here comes the sun gibi sarkilarda günümüz “synthsizer”larinin babasi sayilan ve moog adi verilen bir çalgi kullanildi. moog’un ilk kullanimlarindan birine 1968 tarihli wendy carlos albümü switched on bach’ta rastlanmakta. bu albüm johann sebastian bach’in bazi eserlerinin bastan asagi moog’la yorumlanmis versiyonlarindan olusuyor. burada duydugumuz sesler, 80’lerin atari oyunlarindan ya da midi’lerden asina oldugumuz seslere benziyor. ancak the beatles, moog’u da çok verimli bir sekilde kullanmayi basarmis. abbey road albümünde, moog kullanilan sarkilari dinledigimizde bunu açikça görebiliyoruz. elde edilen sesler hiçbir sekilde “eski” ya da “demode” durmuyor. bugün bile, kulaklarimiza çok “taze” ve “yeni” geliyor. the beatles’in bu kadar “büyük” olmasinin sebeplerinden bir tanesi de hiç eskimeyen ve eskimeyecek olan sarkilar üretmis olmalari belki de.


kisaca the beatles, müzigin diger alanlarinda oldugu kadar müzik ve kayit teknolojisi alaninda da popüler müzige bir çok yenilik katmayi basarmis bir topluluk. günümüz popüler müziginde kullanilan bir çok kayit tekniginin kökenleri beatles’a dayaniyor. 90’li ya da 2000’li yillarin rock ya da elektronik müzik kayitlarinda, tersten çalinmis enstrümanlari, “tape loop”lari, çesitli ses efektlerini ve “drum machine”leri duydugumuzda ister istemez beatles’in yaptigi isler kulaklarimizda çinliyor. the beatles, günümüz müzisyenlerinin en büyük etkilenim kaynaklarindan biri ve hatta birincisi olmaya devam ediyor. daha çok uzun bir süre de böyle devam edecege benziyor. ta ki müzik sahnesine, beatles’in yaptiklarindan daha “radikal” degisimler gerçeklestirmeyi basaracak müzisyen ve gruplar gelip oturuncaya dek."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder